Murat ERŞEN “Çağdaş Dünyaya Felsefi Bakış”

SKU: N/A

1,600.00

Açıklama

Murat Erşen, 9 Eylül Üniversitesi’nde İktisat (lisans), Strasbourg Marc Bloch ve Galatasaray Üniversitelerinde felsefe (lisans, yüksek lisans) okudu, Jean Moulin Lyon III Üniversitesi’nde “Ortaklık” (Communauté) üzerine siyaset felsefesi doktora çalışması yürüttü. Uzun süredir yayıncılık dünyasında çevirmen, editör ve danışman olarak faaliyet gösteriyor. Özellikle felsefe alanında Fransızca ve İngilizceden yetmişten fazla kitabı Türkçe’ye kazandırdı. Uluslararası felsefe dergisi yayımlayan ve pek çok uluslararası felsefe organizasyonuna da imza atan Monokl Yayınevi’nin kuruluşunda yer aldı. Yıldız Teknik Üniversitesi, Doğuş Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde felsefe ve modernite temalı çeşitli dersler verdi. Özel bir kolejde iki yıl boyunca çocuklara felsefe anlattı. Aralarında Moda Sahnesi, Yazmak Atölyesi, Nilüfer Belediyesi gibi kurumların bulunduğu birçok mecrada çeviri, ortaklık, duygular, tüketim toplumu, transhümanizm gibi konularda seminerler verdi, konuşmalar yaptı. Eleştiri dergisi Punctum’un yayın kurulunda yer alıyor.

ÇAĞDAŞ DÜNYAYA FELSEFİ BAKIŞ

UMUT İLKESİ

1. “İyimser Olmayan Umut”

Bugünkü gibi çok karmaşık, çok zor zamanlarda, aslında her zaman olduğu gibi, umutsuzluğa kapılmak için bir sürü sebep var ve her şeyin mahvolduğunu, bittiğini söylemek kolay. Daha zor olan ise şunu söylemektir: “Ne yapacağız?”, “Ne yapabiliriz?”, “Ne mümkün?”, “Neyi arzu edebiliriz?”, “HER ŞEYE RAĞMEN neyi umut edebiliriz?” “Sonsuz miktarda umut var” bizim için olmasa bile gelecek nesiller için. Bu bakımdan umut büyüyecek tohumlardır, niyetim, muradım, projemdir. Umut gelecekle ilgili bir kehanette, tahminde (divination) bulunmaya değil, bir keramet göstermeye (prophétie), arzulayan bir şey inşa etmeye yarar. Bir arzunun mümkün olabilmesi hem bireysel hem kolektif bakımında bir tarih/hikâye yaratmaya bağlıdır, bunun için de bir hafızaya sahip olmak gerekir, zira hafıza olmadan arzu olmayacağı gibi arzu olmadan da hafıza olamaz. Söz konusu olan hem bireysel hem de politik özgürleşme arzusudur. Kriz, kökünü aldığı Yunanca krinein (yargılamak) fiilinin de belirttiği gibi derin bir değişimle sonuçlanan bir seçimin yapıldığı belirleyici bir an olarak yorumlanabilir. Geleceğin usulca yitiyormuş (Mark Fischer) gibi göründüğü bir dönem tam da umut, iyimserlik ve ütopya ile umutsuzluk, karamsarlık ve distopya arasında bir seçim yapma zamanıdır. Umut İlkesi’nin yazarı Alman düşünür Ernst Bloch’un belirdiği gibi istemsizce hissettiğimiz korkunun aksine, umut bir tercihtir. Öyleyse umut kesinlikle edilgen bir düşünce değil, bilakis etken bir eylem biçimi, kabus senaryolarına karşı bir duruştur, çünkü ütopya gerçekleşemeyecek bir dünyaya dair hayaller değil, “henüz-gerçekleşmemiş” olan, her an gerçekleşme potansiyelini taşıyandır. Umutsuzluğun ve yılgınlığın büyük eleştirmeni Antonio Gramsci’nin de hatırlattığı gibi: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği”…
Yeter ki gözler gözden kaybolmuş gibi görünen ama var kalma mücadelesine inatla devam eden “ateş böceklerini” aramayı bilsin (Georges Didi- Huberman).

Bu oturumda “her şeye rağmen” ekseni etrafında ütopyanın ve düşcülüğün maneviyatı ile mantıklı isyanı birleştirmiş düşünürler eşliğinde “umut” anlayışının izi takip edilecektir.

2. “Şahane Bir Mutsuzluk”

Günümüzde mutluluk sözcüğü akla hemen takdis edici ruhani gülümsemeleri, tefleri, turuncu elbiseleri, “Bugün, kalan ömrünüzün ilk günü” yazılı tişörtleri vs. getirir oldu. Oysa insan yaşamı çoğu kez bir tükeniş ve yenilenme döngüsüdür, insan bir iner bir çıkar, hep yukarıda kalma çabaları insani koşula aykırı olduğu için başarısızlığa mahkûmdur. Bu kadar ölçüsüz bir beklentinin sonucu mutsuzluk, umutsuzluk ve depresyondur. Trajik ölüm yazgısının yanı sıra savaş, hastalık, kaza, yakınlarını, sevdiklerini kaybetme, parasızlık gibi çetin sınavlar insan yaşamından eksik olmaz. Demek ki mutluluk bir durum olmaktan ziyade bir süreç, devam eden bir uğraştır. Özellikle toplama kampından sağ çıkmış ünlü Fransız nörolog Boris Cyrulnik’in öne çıkardığı résilience (Esneklik/Zorluklarla baş etme gücü) kavramı, çetin bir sınavdan ötürü sarsılan, dengesi bozulan her insanın nasıl bir içsel yeniden yapılanma yolculuğuna başlayabileceğini anlatır. İstikrarımız bozulduğunda veya ıstırap çektiğimizde, bizi etkileyen şeylerden kaçınmak için önce direnmekle, kendimizi korumakla başlarız. Bu ilk adım, kaygıyla ve travmanın yıkıcı etkileriyle mücadele etmek çoğunlukla gerekli olduğu için kurtarıcı olabilir. Ancak kişinin iyileşmesine yardımcı olmayacak aşırı savunma mekanizmalarına (inkâra, bölünmeye, koruyucu psişik bir balona sığınmaya vb.) yol açabilir. İlerlemek için gerçekle yüzleşmek ve duruma elden geldiğince uyum sağlamaya çalışmak gerekecektir. Mesele artık sadece daha az acı çekmek değil, büyümek, dönüşmek, daha ileri gitmek için bu travmaya yaslanmak, onu bir sıçrama tahtası olarak kullanmaktır. Hayatın önümüze çıkardığı imtihanları geçmek ve toparlanıp yeniden başlamak (rébondir: geri sıçramak) için kullanabileceğimiz çeşitli stratejiler vardır: neşeyi, mizahı, iyimserliği ve umudu yeşertmek. Nietzsche’nin Putların Alacakaranlığı’ndaki ünlü sözü bunu çok iyi ifade eder: “Beni öldürmeyen şey beni daha güçlü kılar.” Ayrıca ve en önemlisi zorluklarla baş etme gücü sadece bireyse değil aynı zamanda kolektif olmalıdır. Böylece “şahane bir mutsuzluk” insanı ve toplumu umutlandıran ilke olur.

Bu oturumda, yukarıda çizilen çerçevede, acı oldukça, kötüyle savaşmak ve yaşamaya devam etmek, hatta mutlu olabilmek için gerekli gücün hâlâ elimizde olduğu düşüncesi psikolojik ve felsefi açıdan ele alınacaktır.

Tarih
02 Mayıs 2024
09 Mayıs 2024
Perşembe
Saat: 19:30 – 21:30
Not: Atölye online ve yüz yüze yapılacaktır.